Merkez Bankası, perşembe günü açıkladığı faiz kararıyla piyasaları ters köşe yaptı. Beklentinin çok üzerinde bir artış yapan Merkez, faizi yüzde 17,5’ten yüzde 25’e yükselterek son 4 yılın zirvesine çıkardı. Merkez Bankası’nın sert faiz artışının arkasında olası 5 neden bulunuyor.
DEV BANKALAR YIL SONU FAİZ TAHMİNİNİ YÜKSELTTİ
250 baz puanlık ortalama piyasa beklentisine karşılık açıklanan 750 baz puanlık rekor artış, “pozitif sürpriz” olarak finansal piyasalarda yankılandı. Kararla birlikte JPMorgan, Morgan Stanley ve Barclays gibi dünyaca ünlü dev bankalar, Türkiye için yıl sonu faiz tahminini yüzde 30-35 aralığına yükseltti.
3 AYDA FAİZ 1.650 BAZ PUAN ARTTI
Hafize Gaye Erkan’ın Merkez Bankası Başkanı olarak görevlendirilmesinin ardından son üç toplantıda üst üste faiz artışına gidildi. Haziran ayında 650 baz puanlık artışla faizi yüzde 8,5’ten yüzde 15’e çıkaran Merkez, temmuzda 250 baz puanlık artışla faizi yüzde 17,5’e çıkardı. Bu ayki 750 baz puanlık artışla son üç ayda toplamda 1.650 baz puan artış yapılarak faiz yüzde 25’e çıkarıldı.
MERKEZ NEDEN SERT FAİZ ARTIŞI YAPTI
Peki Merkez Bankası sert faiz artışının arkasında hangi nedenler yatıyor? İşte olası 5 neden…
YÜKSEK CARİ AÇIK VE DIŞ KAYNAK İHTİYACI
Seçim öncesinde uygulanan faiz ve kur politikası sonucunda cari açık patlamış ve Türkiye bir ödemeler dengesi krizinin eşiğine gelmişti. Mayısta son 12 aylık cari açık 60 milyar dolardı ve bir yıl içinde çevrilmesi gereken dış borç rakamı da 207,3 milyar dolarla tarihi zirvedeydi. Seçim sonrasında iş başına getirilen yeni ekonomi yönetiminin öncelikli görevi de bir ödemeler dengesi krizi riskini bertaraf etmekti. Batı’dan ve Körfez’den dış kaynak bulunması öncelikli ihtiyaçtı ve bunun karşılığında da talep edilenlerden biri de “rasyonel” para politikası idi.
Haziran ve temmuz aylarındaki faiz artışları, kapısı çalınan muhataplar tarafından Türkiye’ye kaynak güçlü kaynak girişi için mevcut şartlarda yeterli görülmedi. Haziranda 5,2 milyar dolar olan dış ticaret açığının temmuzda 12,5 milyar dolara yükselmesi alarm zillerinin çalınmasını de beraberinde getirdi.
YÜKSEK ENFLASYON
Seçim sonrasında dolar kurunun 19’dan 27’ye yükselmesi ve başta akaryakıt olmak üzere birçok kalemdeki vergi artışları sonucunda enflasyon tekrar yükselişe geçti. Haziranda yüzde 38,21 olan resmi enflasyon temmuzda yüzde 47,83’e yükselirken, TCMB de enflasyon tahminini 2023 sonu için yüzde 22,3’ten yüzde 58’e, 2024 sonu için yüzde 8,8’den yüzde 33’e yükseltti.
Dış ticaret açığında olduğu gibi enflasyonda da işler, yeni TCMB yönetiminin umduğu şekilde gitmedi. Kur ve enflasyon artışının sürmesinin beklendiği ve faizin de görece düşük kaldığı ortamda dış ticaret açığı büyümeye devam ediyordu.
DÜŞÜK REZERV
Seçim öncesi politikaların etkisiyle TCMB’nin net rezervi 2 Haziran itibarıyla -5.7 milyar dolarlık tarihi dip seviyeye gerilemişti. Swap hariç net rezerv -61,2 milyar dolardı. Net döviz pozisyonu -78 milyar dolara kadar gerilemişti.
Seçim sonrasında kur ve faiz artışlarının yanı sıra TCMB’nin net döviz alımları, yüksek turizm gelirleri ve sınırlı da olsa yabancı sıcak para girişlerinin etkisiyle rezervlerde toparlanma oldu ancak istenen düzeyin gerisinde kalındı.
Dahası döviz kurlarını 27 sınırında tutabilmek için rezervden satışlar tekrar başladı ve net rezerv pozisyonu -64,6 milyar dolara geriledi.
KUR KORUMALI MEVDUAT RİSKİ
Seçim öncesinde kurları frenlemek için devreye alınan kur korumalı mevduatın (KKM) kamuya maliyeti, seçim sonrasındaki kur artışıyla birlikte astronomik seviyelere yükseldi. Bu rakamın temmuzda 200 milyar TL’yi, ağustosta 300 milyar TL’yi, Mart 2022-Ağustos 2023 döneminde de toplamda 800 milyar TL’yi aştığı tahmin ediliyor.
Bunun üzerine, TCMB’den bankaları KKM payını azaltıp standart vadeli TL mevduat payını artırmaya zorlayan bir düzenleme geldi. Bunun için bankaların TL mevduat faizlerini belirgin şekilde yükseltmesi gerekiyordu ancak bu durumda, zaten kısılmış durumda olan kredi musluklarının iyice kapanması riski vardı.
KREDİ KRİZİ
Özel bankalar, faizlerin düzenlemelerle sınırlandığı ve mevduat faizlerinin arttığı bir dönemde ticari kredi musluklarını kısmıştı. Dövizden TL’ye dönüşüm hedeflerinin gevşetilmesiyle düşen mevduat faizlerinin, KKM kararıyla birlikte tekrar yükselişe geçmesi bekleniyordu. Ancak bu durumda ticari kredi vermek, faiz tavanı nedeniyle daha da zorlaşacaktı.
TCMB’nin faiz kararıyla birlikte yüksek faizle de olsa bankaların ticari kredi vermesinin önü açıldı.
Özetle; dış kaynak çekme, ekonomiyi soğutarak cari açığı ve enflasyonu frenleme, KKM payını azaltabilme ve yerel seçim öncesinde kredi musluklarını tekrar açabilecek koşulları sağlama planı TCMB’yi yüksek faiz artışına götürmüş olabilir.